Sumud Filosu Aktivistleri hoşgeldiniz dualarımız sizlerleydi.. Ve Bebek yeleğim

 

Herkese merhabalar 
Torunuma bir yelek ördüm hatta bir tane de yeni doğan için küçük yaptım onu da oyuncak  bebeğine istediği için mecbur kaldım ona hediye etmeye :))


Buyuk tombul bir bebeği var ona hediye olarak aldı. Ben tekrar yeni projelere doğru hayırlısıyla yelkenleri açıyorum.. 
Yelken derken hepimizin yüreği kalbi Sumud filosundaydı. 
Şükürler olsun bugün İstanbul Hava Limanına iniş yaptılar. 
Neler yaşadıklarını yakından takip ediyorum ve dua ediyorum. 
Rabbim tüm dünyanın israilin üzerine savaş gemilerini göndersin..diye amiiin amiiin..
Onların yani Sumud Filosundaki Gazze de ki kardeşlerimizin gözyaşları bizimde gözyaşlarımız.
Ve
Beddua etmeden yapamıyorum. 
Burada yazmadığıma bakmayın her nefesimde İsraile beddua ediyorum.. 
Allah kabul eylesin inşallah amiin..

Kastamonu ve Trabzon'da vatandaşlar da tekneleriyle sulara açılmışlar Sumud Filosu'na ve yeni filolara destek vermek için :) Biz de onlarla yatıp kalkıyoruz. Aynı şekilde Doğu Türkistan'a da dua ediyoruz Rabbim ya ve yardımcıları olsun..
  

Aktivistler gözaltındayken yaşadıklarını anlattı.(Netten alıntıdır.)

Küresel Sumud Filosu’ndaki Ersin Çelik şöyle konuştu:

“(İsrailliler) Greta’ya (Thunberg) çok ağır işkenceler yaptılar gözlerimizin önünde. Greta’ya zulmettiler, küçücük çocuk daha Greta. Onu süründürdüler, İsrail bayrağını öptürdüler. Naziler ne yaptıysa aynısını yaptılar.”

İkbal Gürpınar’sa İtalyan milletvekilleriyle aynı koğuşta kaldığını söyledi ve devam etti:

“Bir gecede odası bir inanın üç-dört kere değiştirilir mi? Geliyorlar, o koğuştan o koğuşa, o koğuştan o koğuşa ve hayvan gibi sesler çıkarıyorlar. Özellikle İsrailli kadın askerler, erkeklerden çok daha zalimlerdi. Bize olmadık şeyler yaptılar. Köpek muamelesi yaptılar. Ağlamamızı istediler ama hiç ağlamadık, bilakis güldük. Şarkılar söyledik, ilahiler okuduk. Onlar şoka girdi, ‘Bunlar nasıl hala böyle mutlu olabiliyorlar?’ diye. Bizi aç bıraktılar. 14 kişilik odaya bir tabak bir şey veriyorlar, bir kaşık düşmez, öyle diyeyim ve sıfır kalorili şeyler.

Allah’ıma şükürler olsun, Rabbim karnımızı acıktırtmadı. Çok susamadıkça da su içmedik çünkü su tuvaletteki suydu. Tuvalet musluğundan akan suyla susuzluğumuzu gidermeye çalıştık. Yalvarmamıza rağmen su vermediler. İlaçlarımızın hepsini aldılar. Gözümüzün içine baka baka çöpe attılar. Her şeyimizi çaldılar. Askerler kendi çantalarına notebookları, telefonları koydu, powerbankleri çaldı. Adamların varoluş sebebi o, hırsızlık. Vatanlarını çaldılar onların (Filistinlilerin).

İtalyan milletvekili, ‘Siz çok nankörsünüz. Tarihinize bakarsanız geçmişte sizi biz koruduk. Gidince gerçek yüzünüzü herkese anlatacağım. dedi. Herkes bilenmiş vaziyette. Herkes memleketine döndüğü andan itibaren İsrail antipropagandası yapacak inşallah.”

Aktivist Zeynep Dilek Tekocak da İsrail’in 72 milletin olduğu bir yerde bu kadar histeri nöbeti geçirmesini beklemediklerini söyledi:

“Soykırım Bakanı Itamar Ben-Gvir’in konuşmasında protestodan sonra şiddetin dozunu artırdılar zaten. Biz slogan attık, konuşturmadık onu çok fazla. Bayağı sinirlendi, açık söyleyeyim. Kendi askerlerinin çocuklarının onların yolunu gözlediğini falan söyledi. Ama çok da konuşturmadık. Buna çok öfkelendi, sinirlendi anladığımız kadarıyla çünkü ondan sonraki süreçte psikolojik baskı daha fazla yapmaya çalıştılar.

Öncesinde toplama alanı vardı. O toplama alanında diğer gemilerdeki hanımların olduğu yerde bir araya geldik. Ondan sonra bizi yeni yapılan hapishaneye götürdüler. Götürürken bize, ‘Sizi zaten Gazze’ye götürüyoruz. Gazze’ye çok yakın bir yere götürüyoruz.’ dediler. Dalga geçtiler yani akıllarınca. Ama şunu hesap edemediler bir türlü: 72 milletten insan vardı. Birçok milletvekili, sendika başkanları, aktivistler, avukatlar, her meslek grubundan insan vardı. Aynı koğuşta kaldığımız zaman onların söylediği tek şey, ‘Ülkelerimize gittiğimiz zaman İsrail’in gerçek yüzünü anlatacağız.’ Bunu belki Türkiye olarak biliyorduk ama Avrupa’da çok farklı tanınıyorlardı. Bundan sonra İsrail’in bütün imajı yerle bir oldu. İsrail, kendi sonunun başlangıcını histeri nöbetleriyle getirdi.”

‘Tepkimizi gösterince şiddetlerini daha çok artırdılar’

Aktivist Osman Çetinkaya şöyle konuştu:

“Limanlara çektikten sonra baskı şeklinde, ellerimizi kelepçeleyerek bizi sözde kendilerince aşağılayabileceklerini sandılar. Biz tepkimizi gösterince şiddetlerini daha çok artırdılar. Daha sonra bizi toplama kampına alıp cezaevine gönderdiler. En önemlisi bizim kişisel eşyalarımızı bir nevi çaldılar, bizden aldılar.

Biz elimizden geldiğince tepkilerimizi, onlardan korkmadığımızı gösterdik ve bunu hissettirdiğimizi düşünüyorum. Onların da gözlerinden zaten okunuyordu.”

‘Çıplak arama yapıldı’

Aktivistlerden Ayçin Kantoğlu şunları dedi:

“Yapılması gerekeni yaptık ve geldik. Korkmuyoruz onlardan. Son derece ahlaksızca işler yaptılar. Bizi yani kadın mahkumları koydukları yere büyük bir bez pankart hazırlatmışlar. Üzerine Gazze’nin son halini bastırmışlar. ‘Gazze’ye hoş geldiniz’ yazmışlar, bu kadar ahlaksızca bir işti. Adeta suçlarını üzerlerinde taşıyorlar.

Biri bana, nereden geldiğimizi ve nerede olduğumuzu sordu, Muğla’dan geldiğimi söyledim. ‘Şimdi nerede olduğunu biliyor musun?’ dedi. ‘Beni kaçıran sensin. Dolayısıyla nerede olduğumu senin söylemen lazım, neredeyiz?’ dedim. ‘İsrail’desin, artık Gazze Mazze yok farkında mısın?’ dedi. Ben de şöyle bir müstehzi (alaycı) ona güldüm.

Bizi bir kafese kapatmışlardı. Gerçekten bir hayvan, bir köpek kafesiydi, kadınlar hep beraber orada duruyorduk. Ben-Gvir yanımıza gazetecilerle geldi ve beyanat vermeye çalıştı. Anlayabildiğim kadarıyla ‘Bunlar Kudüs’ün çocuklarına acımıyor’ vesaire dedi. Biz, Ben-Gvir’i ‘O koca çeneni kapat soykırımcı pislik’ diyerek protesto ettik. O, hapishane koşullarımızı daha çetrefilli hale getiren bir slogandı. Hiç pişman değilim o sloganı attığımız için. Bence doğrusunu yaptık. Beş kişilik hücrelerde 15 kişi kaldık. Duvarlarda kanla yazılmış yazılar vardı, hepsini okuduk. Annelerin, hücrelerin duvarlarına evlatlarının ismini yazdığını gördük. Aslında Filistinlilerin yaşamış olduğu şeyleri bir nebze olsun yaşamış olduk. Temiz su vermediler, tuvaletlerden su içmemizi söylediler, 40 saate yakın yemek almadık.

Kantoğlu, İsrail askerlerinin kendileriyle birlikte alıkonulan iklim aktivisti Greta Thunberg’e vurduğunu görenlerin olduğunu, Thunberg’in elleri arkadan İsrail bayrağıyla bağlanarak yürütüldüğünü aktardı:

“Çıplak arama da yapıldı, her şeyi çıkardılar. Hemen hemen her kontrol noktasında defalarca arandık. Ağzımızın içine, dişlerimizin arasına baktılar. Bize terörist muamelesi yapmaya çalıştılar ama bizler suçlu olmadığımızı her seferinde onların yüzlerine haykırdık. Bizlerin suçlu olmadığını, herhangi bir yasayı çiğnemediğimizi, aksine yasayı çiğneyen tarafın onlar olduğunu, bizi kaçırdıklarını yüzlerine söyledik. Eğer arzu ettikleri bizi sindirmekse o konuda başarılı olamadılar. Son ana kadar sloganları kesmedik. Bizi attıkları yerin yüksek korunaklı bir cezaevi olduğu söyleniyor. Orayı da sloganlarla inlettik.”

Aşağıdaki videodan faydalanarak yelekleri yaptım sizlerde faydalanabilirsiniz.. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar