Örgü Tokalarım ve Bahçelievler Kentsel dönüşüm

 

Herkese merhabalar nasılsınız ben ilk fırsatta geldim biraz seyrek uğruyorum buralara ama inanın hiç fırsatım olmuyor.. 
Gördüğünüz çocuk tokaları, sac bandını örüp kursta masanın üzerine bırakıyorum. Beğendiğinizi alıp ücretini kumbaraya atabilirsiniz.
Bana göstermenize bile gerek yok ama en az 100₺ den az olmasın sonuçta kursun bir ihtiyacını karşılarız diyorum.. 
Allah Razı olsun sessizce seçip alıyorlar ve kumbaraya parasını bırakıyorlar. :)


Bu saç bandını torunuma yaptım. Diğer çocuklar içinde yapacağım inşaallah.. 

Kurstaki hanım talebelerimizden bir kardeşimiz evdeki kalan iplerini getirdi çok sevindim örgü örerken sakinleşiyorum.. Klavyem yapış yapış torunum şeker yemiş bilgisayarda =))


Gelinim, torunumun saçlarını ördü biraz huysuzluk ettiği için bu kadar yapabildik :)



Bir kaç gün önce kursun kapısına yanaşırken bu uçarak yanıma düştü. Çatıları bunula kaplıyorlar ne yalıtımı olduğunu bilmem. Ama köpük sonuçta eski yapılar mı daha sağlam yoksa şimdi ki Yirmi otuz milyona satılan daireler mi daha sağlam bilemiyorum.  

Bugün kursun olduğu sokakta bina yıkımı var daha doğrusu her sokakta bir bina yıkımı var. Toz duman hortumla sıkılan su çok komik hiç etkili değil birde üzerine trafiği de kesmeye başladılar. Bu işin sonu nereye varacak bilmem taksiler gelmiyorlar trafik felç diye.. Toplu taşıma şoförlerine de Allah yardım etsin sabır işi bir gün değil üç gün değil uzun zamandır böyle.. 
Evimin karşısındaki bina boşaltıldı yıkım olacak hemen ona yaslanmış bina her yeri çatlak dökük. Pencere pervazlarda kırılmalar dökülmeler var ve bina dolu kentsel dönüşüme de gitmedi. Bitişiği yıkılacağı zaman evden gitmeyi düşünüyorum yüreğim kaldırmaz gerilim filmi gibi.. 
Deprem sarsıntısı olduğunda hatırlıyorum parka kaçacağız binanın sıvaları dökülüyordu aşağıdaki park halindeki araçlara.. Peki el insaf kardeşim biran önce çıkın  hayat memat meselesi.. Belediye başkanı kaç kere geldi açılış yaptı hemen karşısında caminin yok Kuran kursu yok anaokulu açılışı bahanesiyle o binaya açılış pankart asıyorsunuz görüyorsunuz ayakta zor duruyor. Ama yoook illa bir kaç can gidecek ne diyeyim Allah sonumuzu hayreylesin...   
Hemen yan sokakta binalara da afiş astılar yıkılacak diye. Bazıları çok hızlı bir şekilde yapılıyor bazıları da beklemede göç yoğunluğu var.. 
Ben Kuleliye çok yakınım yeni binalarda dükkan yapılmıyor. Sığınak ve park da yok çok ilginç. Eskiyi yıkıp yerine yeni yapılan binalar sadece gösteriş. Çevre düzenlemede yok. Bu kadar binalarda herkesin kendi aracını park etmek istediğinde kapısının önüne koymak istiyor. Perşembeden cuma pazar kurulucağı zaman arabalar park yeri bulamıyor. Kavgalar ve kazalar hiç eksik değil buralarda..
Neyse velhasılı kelam hayır konuşalım ya da susalım hadisi şerifi gereğince 
Selam ve dua ile  emanet olalım.. diyeyim görüşmek üzere..
 


Türk bayrağı balon yere düşüyor neden?


Bir kaç gün önce küçük torunum öyle bir cümle kurdu ki onunla gurur duydum ve üzerinde emeği olan herkesle kendimle de tabi :)

Okulda (anasınıfı) çocukları 10 Kasımdaki Atatürk'ü anma törenlerine hazırlık için ve ne alakaysa hâlâ anlamadığım Türk Bayrağı balonlar ile çalıştırırlarken balonlar yere düşüyormuş normal olarak.. 

Demek ki torunum Türk bayrağı balon yere düşmesin diye baya çaba sarfetmiş. Annesine de sorarken şahit oldum. Bayrağa verdiğimiz değeri görüyor evimizde de var.  Ailecek saygılı olmayı ve değer vermeyi öğretiriz..

"Türk bayrağı balon yere düşüyor anne neden? Hani düşmeyecekti..." 

Anlayamadığı neden Türk bayrağından balon yapmışlar o bir oyuncak yere de düşer havaya da uçar.. Bunu bir çocuk düşünüyor da neden ilgilenmesi gerekenler duyarsız kalıyor... Torunumla gurur duydum milli ve manevi değerlerinin farkında olan ve koruyan nesiller yetiştirmek gerekir..  

Türk Bayrağını gördüğüm yerde herkese "Türk bayrağı temiz ve ütülü olmalı eski püskü bayrağı takmayın pencerelerinize balkonlarınıza" diye uyarır ve Türk Bayrağı Koruma Kanunundan bahsederim ve ne yazık ki hiç bilinmeyen konulardan...Umarım anlatmak istediğimi güzel ifade edebilmişimdir. 

Ardımızdan gelen nesillere kopukluk yaşamadan bayrağı teslim edebilmemiz lazım. Kayıp vermeden sağlık ve afiyetle inşAllah!

Herşeye rağmen umut doluyuz.. Yeniden ve yeniden hayata gözlerimizi açabildiğimiz bir vatanımız var şükürler olsun.. 

Bizlerde her daim memleket sevdalısı olarak dualarla ibadetlerle vatanımızın dirliği ve birliği için çalışıyoruz. Sevgi ve muhabbetle kalın..ლ(´ڡ`ლ)


BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, 
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, 
Işık ışık, dalga dalga bayrağım! 
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. 

Sana benim gözümle bakmayanın 
Mezarını kazacağım. 
Seni selâmlamadan uçan kuşun 
Yuvasını bozacağım. 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... 
Gölgende bana da, bana da yer ver. 
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: 
Yurda ay yıldızının ışığı yeter. 

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün 
Kızıllığında ısındık; 
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün 
Gölgene sığındık. 

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; 
Barışın güvercini, savaşın kartalı 
Yüksek yerlerde açan çiçeğim. 
Senin altında doğdum. 
Senin altında öleceğim. 

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: 
Yer yüzünde yer beğen! 
Nereye dikilmek istersen, 
Söyle, seni oraya dikeyim!

Arif Nihat Asya

Not:

Kanun Numarası: 2893, Kabul Tarihi: 22/9/1983

Yayımlandığı Resmi Gazete:
Tarih: 24/9/ 1983 Sayı : 18171

Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5 Cilt : 22 Sayfa : 599 

Madde 7 – Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya üniforma şeklinde giyilemez.Hiçbir siyasî parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz.
Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz.
Bu Kanuna ve tüzüğe aykırı fiiller yetkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma yapılır.


Tarihi anlamak lazım ! Ve çıkarılacak ders..

Tarihi anlamak adına bazen bu tür yazılar paylaşıyorum umarım faydalı olurum okuyan kardeşlerime ...
Selçuklu tarihine baktığımızda taht kavgaları ve Türk devletlerinin birbirleriyle olan savaşları devleti zayıflatarak yıkılmasına sebep olmuştur. 
İbretlik bir tarih bırakmıştır bizlere de..
Osmanlıya baktığımızda özetle Yavuz Selim’in kardeşi Şehzade Ahmed, onun padişahlığını kabul etmeyerek emrindeki askerlerle ona savaş ilan etmiş ve bu iç harbi kaybedince de kanunların gereği olarak idam edilmiştir. Yine onun en çok sevdiği kardeşi Korkut eşkıyalar ile işbirliği yaptığı için idam ettirmişti. 
Hiç kolay bir şey değil İslâm'ın devletin bekası için aileni sevdiklerini feda etmek. Yavuz’un kardeşinin idamından sonra günlerce hüzün ve keder içerisinde ağladığı tarih kitaplarına kaydedilmiş.. 
Dediğim gibi devletin bekasını ve milletin selametini, şahsi alaka ve muhabbetinin üstünde tutmuştur.
Yavuz Sultan Selim, idam kararlarını Şeyhülislam’ın fetvasıyla icra etmiş ve bu fetvaların kendisi ile birlikte kabrine konulmasını vasiyet ederek şöyle demiş:

“Ben huzur-u İlahide bu fetvaları yaptığım icraatlarıma şahit tutacağım.”

Ne yazık ki, işin zaruret ve hassasiyetini anlamayan ve yapılan bu fedakârlığı kasıtlı olarak gaddarlık ve vahşet olarak yaymak çabasında olanlar az değildir. Bizim ecdadımızı karalayanlar Osmanlıların âlem-i İslam’a ve insaniyete ettikleri maddi ve manevi nice hizmetleri görmeyip de bu gibi cüzi meselelere (Kardeş katlini) takılıp kalmak, aklın kârı ve vicdanın kabul edeceği bir şey değildir. 

Peki günümüze gelelim Filistin'i adeta unutturacak medyada örtbas edecek kadar toplu katliamlar yapılan Sudan'a ya da Doğu Türkistan üzerinden çok geçmedi hatırlayın Suriyeden gelen katliam vidolarını... İtrail'in elinde oyuncak olan Arap devletleri ve sıcak para (Benim en çok canımı da yakan bu! Müslümanın aşk ile yaptığı ümre ve hac paralarıyla mazlum coğrafyalarda katliam yapılması) 

Devletler orman kanunu uyguluyor artık. Sınırlarını hiç önemsenmediği ve nerede kıymetli maden var orada katliamın yapıldığı bir yüzyıldayız.. 
Biz dua ordusuyuz vazifemiz hiç küçümsenmemeli.. Ama bir de ciha. ordusu olmalı..
Tüm dünyada din dil ırk gözetmeksizin korumak gibi bir vazifesi olmalı.. Osmanlı bunu başardı İrlanda'da ki açlara bile gemilerle yardım göndermiştir ve nice mazlum coğrafyalara yetişmiştir.. 

Sözü uzattım galiba ama tarihini iyi bilen bir nesil yetiştirmezsek eğer.. Vatanseverlikten vicdandan insanlıktan haberi olmayan devletsiz milliyetsiz ve bilinçsiz, sadece dünyasını imar eden insanlar yetiştiririz. Hatta yetiştirdik bile on yıla kalmaz bu gençler hizmete geçecekler biz onlara ne verdik ne alacağız.!
Boş beklenti içinde olmayalım yine de hüsn-ü zan üzere dualarımız hayr üzere :)

Hayır duası eder hayır duası beklerim sevgi ve muhabbetle..

Tarihten almam gereken bir ders var ise: Kişisel çıkarlarım için devletimi milletimi ailemi hatta kendi nefsimi tehlikeye atacak hiç eylemde olmamam lazım! Bu tüm makamlardaki insanlar için geçerlidir... 

Not: 
Fıkıh kitaplarındaki şer’i hükümleri nakleden ve kaynaklarını da teker teker gösteren Dede Efendi, "Siyasetname" adlı eserinde şöyle demektedir:

“Nizam-ı memleketin bozulmasına sebep olan, fitne ve fesada teşvik edenler, bu şeni fiilleri bizzat işlemedikleri vakitlerde dahi, katledilebileceklerine fetva verilmiştir. Ayrıca ulu’l-emre tanınan bu siyaset hakkının tatbiki için bilfiil fesadın tahakkuku ve sebeb-i adi olan şahsın fil-hakika şerir ve müttehem olması da şart değildir. Zira vukuundan evvel def-i fesat, vukuundan sonra refinden daha kolaydır. Bir bid'atçının bid'atının yayılacağından korkan dindar padişahın, milletini onların şerrinden korumak ve nizam-ı alem için, isyana teşebbüs edeni idam etmesi caizdir.”

Hanefi ve Hanbeli mezhep imamlarının çoğu, "nizam-ı alem için idam cezasının verilebileceğini" söylemişlerdir.



Rızık yağmur gibidir herkesin üstüne yağar. Bazıları şemsiye ile gezer

Bir sufi şöyle demiştir. "Rızık yağmur gibidir herkesin üstüne yağar. Bazıları şemsiye ile gezer." Bu sözün derin manası şudur: 

"Sen kalbini açmazsan yağmur da sana değmez ama açarsan o rahmet seni baştan ayağa temizler."

İbn Arabi'nin anlayışında rızkın hakikati verilene değil verene yönelmektir. Kim Allah'a yönelirse dünyası dar olsa bile kalbi geniştir. Ve kim sadece dünyaya yönelirse her şeye sahip olsa bile içinde açlık vardır. 

İşte bu yüzden vakıa suresi sadece fakirlikten kurtulma duası değil kalbinin bereketini fark etme yoludur. Ve o bereket bir kez açıldığında artık hiç bir yoksulluk seni bulmaz.


Oğluşumu evlendirdim :)

 Herkese merhabalar 

Geçtiğimiz hafta küçük oğlumun nikahı vardı. Rabbim cümlemizin evlatlarına da benim evladıma da iki cihan saadeti nasip eylesin. 

Severek evlendiler Rabbim sevgilerini daim eylesin.. Evleneceklere de kolaylıklar ihsan eylesin . O kadar zor bir dönemden geçiyoruz ki hemen her şeyin maddeleştiği bir dönemde gençlerin evlilik kararı almaları kolay değil. Bizler de onlara nasıl yardımcı olabilir diye çıktığımız yolda inanın çok zorlandık. 

Makas kesmez para ! Kapı açılmaz Para ! Gak para guk para! Bu gençler niye evlenmiyor insan başına gelince daha iyi anlıyor..

Belimiz büküldü diyebilirim her şey ateş pahası gr altın uçtu gidiyor. Gelinimin boynuna bir şeyler takamadım çok içim yandı alamadığım için hakikaten içim ağlıyor kalbim sızlıyor ona istediğim takıyı alamadım diye bu duygular bende varsa oğlumda da gelinimde de vardır onları hissediyor da olabilirim.. Evleri tamir edildi kira dertleri olmayacak ama inşaata girildi parke pimapen derken çok masraf yapıldı.. Beş tane bilezik takabildik siz düşünün başka ben ne alabilirdim ki şu pahalılıkta..

Nikahtan bir gün öncesi eski bir talebem nikaha gelemeyeceği için takacağı parayı zarfın içersin de bana getirdi. Bendeki hüznümü aldı benim gözyaşlarıma ortak oldu. Allah ondan razı olsun kapımı açan bir akraba yok neden? Çünkü miras hakkımızı istedik gerek anne tarafından gerek baba tarafından gerekse rahmetli eşimin tarafından hepsiyle miras mahkemeliğiz.. 

Bırakın miras yemeyi miras bizi yiyor avukat masrafları yok efendim vergi borçları falan filan.. İnsan yetim olunca böyle oluyormuş demek diye çok ağladım.. Eşimin tarafından sadece görümcemin iki çocuğu geldi o kadar kendi kardeşlerimden sadece bir tane geldi ve annem.. 

Ertesi günü Rabbim benim gözyaşlarıma öyle arkadaşlarımı eski talebelerimi gönderdi ki  kız tarafından fazlaydık ve herkes elinden geldiğince alkışlarıyla destek oldular. Onları yanımda hissetmem hiç bir hazine ile ölçülemezdi. Hepsine yürekten dua ettim. Allah hepsinden hoşnud ve razı olsun..  

Maddiyat bir şekilde aşılır önemli olan insanlık, sevgi, dostluk, komşuluk, iman merhamet Allah bu kavramları bizlerde daim eylesin.. 

İçimi yazarak rahatlatmak istedim günlük olarak kayıt olduğu için ileride okuyup bu günleri yad edeceğim inşallah Allah hayırlı ömür verirse tabiii  ℰ⍲‿⍲ℰ

Allaha emanet olalım inşallah görüşmek dileğiyle..

Arşın gölgesinde gölgelenecek 7 sınıf insan


Arşın gölgesinde gölgelenecek 7 sınıf insan

1. 

Adil yönetici: Hükmünü adaletle icra eden idarecidir.

2. 

Allah’a ibadetle büyüyen genç: Rabbine kulluk ederek yetişen ve bu ibadetleri yerine getiren bir gençtir.

3. 

Kalbi cami ve mescitlere bağlı kimse: Gönlü ve zihni camilere bağlı olan, ibadet için oraya giden kişidir.

4. 

Allah için birbirini seven iki kişi: Birbirlerini sadece Allah rızası için seven, bu sevgi uğruna buluşup ayrılan kişilerdir.

5. 

Zinaya davet edildiğinde “Ben Allah’tan korkarım” diyen kişi: Makam ve güzellik sahibi bir kadının cinsel davetine karşı "Allah'tan korkarım" diyerek reddeden kişidir.

6. 

Gizli sadaka veren kişi: Sağ elinin verdiğini sol elinin bilmeyeceği kadar gizli bir şekilde Allah rızası için sadaka veren kişidir.

7. 

Allah için gözyaşı döken kişi: Tenha bir köşede tek başına Allah’ı zikrederken O'ndan korkarak gözyaşı döken kişidir.

Örgü Çocuk Tokası

 

Yine torunum için yaptığım küçük bir çalışma örgü toka kolay ve bir kaç saate hemen bittiği içinde sıkılmadan keyifle örülebiliyor..

Gördüğünüz gibi çok kolay aşağıda ki youtube kanalını paylaştım sizlerde yapmak isterseniz diye kolaylıklar diliyorum :))

Bir gün gelir, 
Açmaz dediğin çiçekler açar. 
Gitmez dediğin dertler gider. 
Bitmez dediğin zaman geçer. 
Hayat öyle bir sır ki; 
Önce şükür, Sonra sabır, 
Sonra da inanmak gerek. 
«Hz.Mevlana ( ks) »

HADİS-İ ŞERİF 
"Sizden birine gam veya keder isabet ettiğinde şöyle desin: 
"Allah, Allahû Rabbî, lâ üşriku bihî şey'en."
 (Allah, Allah Rabbimdir. Ona hiçbir şeyi ortak koşmam.)" 
[Ramuz el e-hadis, 31. sayfa/ 6.Hadis]

Sumud Filosu Aktivistleri hoşgeldiniz dualarımız sizlerleydi.. Ve Bebek yeleğim

 

Herkese merhabalar 
Torunuma bir yelek ördüm hatta bir tane de yeni doğan için küçük yaptım onu da oyuncak  bebeğine istediği için mecbur kaldım ona hediye etmeye :))


Buyuk tombul bir bebeği var ona hediye olarak aldı. Ben tekrar yeni projelere doğru hayırlısıyla yelkenleri açıyorum.. 
Yelken derken hepimizin yüreği kalbi Sumud filosundaydı. 
Şükürler olsun bugün İstanbul Hava Limanına iniş yaptılar. 
Neler yaşadıklarını yakından takip ediyorum ve dua ediyorum. 
Rabbim tüm dünyanın israilin üzerine savaş gemilerini göndersin..diye amiiin amiiin..
Onların yani Sumud Filosundaki Gazze de ki kardeşlerimizin gözyaşları bizimde gözyaşlarımız.
Ve
Beddua etmeden yapamıyorum. 
Burada yazmadığıma bakmayın her nefesimde İsraile beddua ediyorum.. 
Allah kabul eylesin inşallah amiin..

Kastamonu ve Trabzon'da vatandaşlar da tekneleriyle sulara açılmışlar Sumud Filosu'na ve yeni filolara destek vermek için :) Biz de onlarla yatıp kalkıyoruz. Aynı şekilde Doğu Türkistan'a da dua ediyoruz Rabbim ya ve yardımcıları olsun..
  

Aktivistler gözaltındayken yaşadıklarını anlattı.(Netten alıntıdır.)

Küresel Sumud Filosu’ndaki Ersin Çelik şöyle konuştu:

“(İsrailliler) Greta’ya (Thunberg) çok ağır işkenceler yaptılar gözlerimizin önünde. Greta’ya zulmettiler, küçücük çocuk daha Greta. Onu süründürdüler, İsrail bayrağını öptürdüler. Naziler ne yaptıysa aynısını yaptılar.”

İkbal Gürpınar’sa İtalyan milletvekilleriyle aynı koğuşta kaldığını söyledi ve devam etti:

“Bir gecede odası bir inanın üç-dört kere değiştirilir mi? Geliyorlar, o koğuştan o koğuşa, o koğuştan o koğuşa ve hayvan gibi sesler çıkarıyorlar. Özellikle İsrailli kadın askerler, erkeklerden çok daha zalimlerdi. Bize olmadık şeyler yaptılar. Köpek muamelesi yaptılar. Ağlamamızı istediler ama hiç ağlamadık, bilakis güldük. Şarkılar söyledik, ilahiler okuduk. Onlar şoka girdi, ‘Bunlar nasıl hala böyle mutlu olabiliyorlar?’ diye. Bizi aç bıraktılar. 14 kişilik odaya bir tabak bir şey veriyorlar, bir kaşık düşmez, öyle diyeyim ve sıfır kalorili şeyler.

Allah’ıma şükürler olsun, Rabbim karnımızı acıktırtmadı. Çok susamadıkça da su içmedik çünkü su tuvaletteki suydu. Tuvalet musluğundan akan suyla susuzluğumuzu gidermeye çalıştık. Yalvarmamıza rağmen su vermediler. İlaçlarımızın hepsini aldılar. Gözümüzün içine baka baka çöpe attılar. Her şeyimizi çaldılar. Askerler kendi çantalarına notebookları, telefonları koydu, powerbankleri çaldı. Adamların varoluş sebebi o, hırsızlık. Vatanlarını çaldılar onların (Filistinlilerin).

İtalyan milletvekili, ‘Siz çok nankörsünüz. Tarihinize bakarsanız geçmişte sizi biz koruduk. Gidince gerçek yüzünüzü herkese anlatacağım. dedi. Herkes bilenmiş vaziyette. Herkes memleketine döndüğü andan itibaren İsrail antipropagandası yapacak inşallah.”

Aktivist Zeynep Dilek Tekocak da İsrail’in 72 milletin olduğu bir yerde bu kadar histeri nöbeti geçirmesini beklemediklerini söyledi:

“Soykırım Bakanı Itamar Ben-Gvir’in konuşmasında protestodan sonra şiddetin dozunu artırdılar zaten. Biz slogan attık, konuşturmadık onu çok fazla. Bayağı sinirlendi, açık söyleyeyim. Kendi askerlerinin çocuklarının onların yolunu gözlediğini falan söyledi. Ama çok da konuşturmadık. Buna çok öfkelendi, sinirlendi anladığımız kadarıyla çünkü ondan sonraki süreçte psikolojik baskı daha fazla yapmaya çalıştılar.

Öncesinde toplama alanı vardı. O toplama alanında diğer gemilerdeki hanımların olduğu yerde bir araya geldik. Ondan sonra bizi yeni yapılan hapishaneye götürdüler. Götürürken bize, ‘Sizi zaten Gazze’ye götürüyoruz. Gazze’ye çok yakın bir yere götürüyoruz.’ dediler. Dalga geçtiler yani akıllarınca. Ama şunu hesap edemediler bir türlü: 72 milletten insan vardı. Birçok milletvekili, sendika başkanları, aktivistler, avukatlar, her meslek grubundan insan vardı. Aynı koğuşta kaldığımız zaman onların söylediği tek şey, ‘Ülkelerimize gittiğimiz zaman İsrail’in gerçek yüzünü anlatacağız.’ Bunu belki Türkiye olarak biliyorduk ama Avrupa’da çok farklı tanınıyorlardı. Bundan sonra İsrail’in bütün imajı yerle bir oldu. İsrail, kendi sonunun başlangıcını histeri nöbetleriyle getirdi.”

‘Tepkimizi gösterince şiddetlerini daha çok artırdılar’

Aktivist Osman Çetinkaya şöyle konuştu:

“Limanlara çektikten sonra baskı şeklinde, ellerimizi kelepçeleyerek bizi sözde kendilerince aşağılayabileceklerini sandılar. Biz tepkimizi gösterince şiddetlerini daha çok artırdılar. Daha sonra bizi toplama kampına alıp cezaevine gönderdiler. En önemlisi bizim kişisel eşyalarımızı bir nevi çaldılar, bizden aldılar.

Biz elimizden geldiğince tepkilerimizi, onlardan korkmadığımızı gösterdik ve bunu hissettirdiğimizi düşünüyorum. Onların da gözlerinden zaten okunuyordu.”

‘Çıplak arama yapıldı’

Aktivistlerden Ayçin Kantoğlu şunları dedi:

“Yapılması gerekeni yaptık ve geldik. Korkmuyoruz onlardan. Son derece ahlaksızca işler yaptılar. Bizi yani kadın mahkumları koydukları yere büyük bir bez pankart hazırlatmışlar. Üzerine Gazze’nin son halini bastırmışlar. ‘Gazze’ye hoş geldiniz’ yazmışlar, bu kadar ahlaksızca bir işti. Adeta suçlarını üzerlerinde taşıyorlar.

Biri bana, nereden geldiğimizi ve nerede olduğumuzu sordu, Muğla’dan geldiğimi söyledim. ‘Şimdi nerede olduğunu biliyor musun?’ dedi. ‘Beni kaçıran sensin. Dolayısıyla nerede olduğumu senin söylemen lazım, neredeyiz?’ dedim. ‘İsrail’desin, artık Gazze Mazze yok farkında mısın?’ dedi. Ben de şöyle bir müstehzi (alaycı) ona güldüm.

Bizi bir kafese kapatmışlardı. Gerçekten bir hayvan, bir köpek kafesiydi, kadınlar hep beraber orada duruyorduk. Ben-Gvir yanımıza gazetecilerle geldi ve beyanat vermeye çalıştı. Anlayabildiğim kadarıyla ‘Bunlar Kudüs’ün çocuklarına acımıyor’ vesaire dedi. Biz, Ben-Gvir’i ‘O koca çeneni kapat soykırımcı pislik’ diyerek protesto ettik. O, hapishane koşullarımızı daha çetrefilli hale getiren bir slogandı. Hiç pişman değilim o sloganı attığımız için. Bence doğrusunu yaptık. Beş kişilik hücrelerde 15 kişi kaldık. Duvarlarda kanla yazılmış yazılar vardı, hepsini okuduk. Annelerin, hücrelerin duvarlarına evlatlarının ismini yazdığını gördük. Aslında Filistinlilerin yaşamış olduğu şeyleri bir nebze olsun yaşamış olduk. Temiz su vermediler, tuvaletlerden su içmemizi söylediler, 40 saate yakın yemek almadık.

Kantoğlu, İsrail askerlerinin kendileriyle birlikte alıkonulan iklim aktivisti Greta Thunberg’e vurduğunu görenlerin olduğunu, Thunberg’in elleri arkadan İsrail bayrağıyla bağlanarak yürütüldüğünü aktardı:

“Çıplak arama da yapıldı, her şeyi çıkardılar. Hemen hemen her kontrol noktasında defalarca arandık. Ağzımızın içine, dişlerimizin arasına baktılar. Bize terörist muamelesi yapmaya çalıştılar ama bizler suçlu olmadığımızı her seferinde onların yüzlerine haykırdık. Bizlerin suçlu olmadığını, herhangi bir yasayı çiğnemediğimizi, aksine yasayı çiğneyen tarafın onlar olduğunu, bizi kaçırdıklarını yüzlerine söyledik. Eğer arzu ettikleri bizi sindirmekse o konuda başarılı olamadılar. Son ana kadar sloganları kesmedik. Bizi attıkları yerin yüksek korunaklı bir cezaevi olduğu söyleniyor. Orayı da sloganlarla inlettik.”

Aşağıdaki videodan faydalanarak yelekleri yaptım sizlerde faydalanabilirsiniz.. 

Barbaroslar Dizisi ve Özeleştirim


Tarih okumalarını her zaman çok severim ve hayatıma anlam katar. Düşünüyorum da acaba sizlerde benimle aynı fikirde misiniz? 

Tarih dizileri her ne kadar kurgu olsa da insanı gerçeği öğrenmeye doğru bir merak uyandırıyor. Her ne izliyorsam yarışma ya da dizi olsun cep telefonu elimde bir ön araştırma mutlaka yaparım. Talha Uğurluel'in programlarına da bakarım izlediklerim ne kadar doğru diye :)

Bir Rum anne ve Selanikli bir babadan tarihe yön veren dört tane mücahid doğuyor. İshak, Oruç, Hızır ve İlyas.. Yanlış anlamayın Rum veya Selanikli diye küçümsemiyorum ama din mücahilerinden bir silsile olmamasına rağmen nasıl böyle bir başarı elde etmişler ve dinimizi ne kadar biliyorlardı bizler ihtisas yapıyoruz yine de olmuyor!

Kendimi sorgulamadan edemiyorum. Ben dini eğitim verirken tarihi gerçekleri de talebelerimize anlatırım ama bakışlarda o mücahide enerjisi yok.. Tarihe baktığımızda her zaman maddi sıkıntılar olmuştur ama hiç bir zaman dini ve manevi değerlerin önüne geçmedi.. 
Dini milli ve manevi değerlerin önemi fark edilmedikçe ne kadar öğrensek ve öğretsek de değişen bir şeyler yok..

Onlar zamanın reisleri oldular ölümden korkmadılar takdiri ilahi diyorum müdahale edemediğim ve anlayamadım durumlara.. Bir davaları vardı ve Allah, hak olan davalarına yardım etti. Yani seferden sorumluydular zaferden değil. Bunun bilincinde oldukları için zafer kazandılar.. Ya şehid Ya Gazii!  

Nasıl reis yetiştirilir onlara sormak isterdim.. Bizler reisler değil baltaya sap bile yetiştiremiyoruz.. En iyi okullara da gitseler çocuklarımızı maalesef milli ve manevi değerlerinden habersizler..

Aile yapısı bozuldu daha doğrusu insan bozuldu ortada görünen kalabalıklara bakmayın dışı insan içi ne olduğu belli değil! Mevlana hazretleri, talebelerinden biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler.
Yanındaki talebesi:
-Güzel bir kardeşlik örneği, der. Keşke insanlar da bundan ibret alsa.
Mevlana, tebessüm ederek karşılık verir:
-Aralarına bir kemik atıver de, gör kardeşliklerini.

Bizde de bir trafiğe çık. Ne canavarlar çıkıyor ortaya...
Neyse lafı çok uzattım galiba :)
Rabbim hayırlı olan dualarımız kabul eylesin..

Cumanın hayrı ve bereketi üzerlerimize olsun... 
Hayırlı cumalar  

 

Yavrularımızın kulağına kötü sinekler kaçmış diyebilir miyiz?

 

Herkese merhabalar 

Birkaç gündür küçük çocuklarda suç işleme oranının arttığını görüyoruz. Marketleri, çöpü ateşe verme teşebbüsleri var. Sanki internette ya da oyunlarda bunları tetikleyen birileri varmış gibi geliyor bana yaptıklarının bir oyun ve eğlence olduğunu sanıyorlar gerçeklikten bu kadar kopmuş çocuklarımız ve ebeveynleri... Allah muhafaza buyursun yavrularımızın kulağına kötü sinekler kaçmış diyebilir miyiz ne dersiniz?

Bunlardan daha vahim diyebileceğim 12-13 yaşlarında bir kız çocuğu babasından şiddet görmüş video çekiyor. Konuşması tane tane gayet anlaşılır ve babasını şikayet ediyor. 

Gece 23:45 de komşuya gitmek istemiş makyaj yapmış parfüm sıkınca babası gelmiş kızmış dövmüş bir saat devamlı dövmüş miş muş yani.. Demezler mi sana gece 12 de komşuda ne işin var. Makyajlı ve parfümlü olarak.. (Kesinlikle babayı haklı görmüyorum) 

(Bizim Türk gençliğinde bu kadar makyaj ve estetik düşkünü olmalarının da önüne geçilmesi lazım bu da ayrı bir konu. Bir yaş sınırı koyulması gerekmez mi?)

Ben olsaydım demek kolay ama yinede fikrimi beyan etmek adına, komşuyu, babayı ve kız çocuğuna da incelemeye alırdım. Bu ailenin evde kuralları yok mu? Bu çocuk bu yaşa gelmiş komşuyla arkadaşlarıyla anne-babayla diyalog nasıl kurulur hiç mi görmedi ? Aile eğitimi edep ve görgü kurallarının önemi böyle acı tecrübe edilmemeli.. 

Gençlere verecekleri kararların sonuçlarını ailelerin veya yetkili merci her kim olursa olsun öğretmesi lazım.. İlla bu cocugu uyuşturucuya fuhuşa kurban verdikten sonra mı uyanacağız yaptırımlar uygulayacağız.. Ben iki üç kere dayak yediğimi hatırlıyorum ve kimseye diyemedim ailemi kimseye anlatmadım mahremiyet vardı.. 

Bu çocuklar mahremiyet duygusu bilmiyorlar dijital dünya içimizden geçti bizi paramparça etti bitirdi. Kazanılacak bir davamız olmalı! Önce ailelerin kaliteli bir eğitimden geçmek adına seferberlik ilan edilmesi lazım..Tüm okullarda eğitici annelik babalık veya aile evlat ilişkilerini düzenleyen kurslar verilmesi lazım.. Tabi bana göre demek kolay ama geç bile kalındı diyebilirim... 

Ne zaman toparlanacağız bilmiyorum.. Her şey aslına rücû eder diye bir ümit ile duaya devam.. Allah hayırlı olan dualarımızı kabul eylesin amin amin amin. 

 

On Üç Yaşam, Thirteen Lives ve Mısır Gevrekli Kurabiye

 

8 Eylül Pazartesi günü internete kısıtlamalar gelince mecburen TRT 1’de film var mı diye baktı oğlum ve tesadüf On Üç Yaşam adlı filme rastladık. Filmi konusu gerçek olaylardan alınma gibi geldi ve kopamadım filmden sonunda da gerçek bir kurtarma operasyonu olduğu ortaya çıktı.. 

İzlerken istemsiz olarak nefesim daraldı. Onların su altındaki mücadelesi beni çok etkiledi. Ortaokul dönemlerimde Jacques-Yves Cousteau belgesellerini izler dalgıç, deniz araştırmacısı, bilim adamı olmak isterdim. Filmi izlerken o hayallerim geldi aklıma çocukluk işte gerçeklikten ne kadar uzakmışım..


Ron Howard'ın yönetmiş gerçek bir hayatta kalma mucadelesi."On Üç Yaşam" (Thirteen Lives) filmi, 2018 yılında Tayland'ın Tham Luang Mağarası'nda şiddetli yağmur ve sel felaketi nedeniyle mahsur kalan 12 çocuk futbolcu ile antrenörlerinin inanılmaz kurtarma operasyonu..
Filmi izlemenizi tavsiye ederim daha fazla açıklama yapmak istemiyorum izlenmeye değer bir film.. 
Bir tatlı atıştırmalık tarifi verelim film keyfi için tabi ki gerilim olmasın (⁎❛ᴗ❛⁎)

Mısırgevrekli Kurabiye 

 Malzemeleri
250gramoda sıcaklığında tereyağı(ya da margarin)
2 adetyumurta
1su bardağı pudra şekeri
2,5su bardağı mısır nişastası
1 paket kabartma tozu
1 paketvanilya
2-3su bardağı un (aldığı kadar)
400 gram krem çikolata
3 yemek kaşığı sıvı yağ
150 gram mısır gevreği

Yapılışı
Yumurtaları köpürene kadar çırpın. Pudra şekeri, mısır nişastası, vanilya, tereyağı ekleyin. Ardından malzemeler birbirine karışacak şekilde güzelce çırpın. Daha sonra un ve kabartma tozunu ekleyin.
Pudra şekeri, mısır nişastası, vanilya, tereyağı ekleyin ve güzelce çırpın.
Daha sonra un ve kabartma tozunu ekleyin ve güzelce karıştırın.
Tüm malzemeler bütünleştikten sonra ceviz büyüklüğünde parçalar kopararak yuvarlayın.
Pişirme kağıdı yerleştirdiğimiz tepsimize aralarında boşluk bırakarak dizin.
180 derecede önceden ısıtılmış fırına atıp pişmesini bekleyin.

Pişen kurabiyeleri çıkartın ılıyana kadar bekleyin.
400 gram krem çikolata kavonozuyla birlikte sıcak suyun içine koyun. İçerisine 3 yemek kaşık sıvı yağ ekleyin ve erimesini sağlayın.
Eriyen çikolata veya normal krem çikolatamızı bir kaseye dökün. Aynı şekilde sade mısır gevreğimizi de döküyoruz.
Kurabiyeler tek tek önce çikolataya sonra mısır gevreğine her yerine bulaşacak şekilde batırıyoruz.
İstediğiniz şekilde servis yapmak size düşüyor benden bu kadar. Afiyet olsun.
Görüşmek üzere hoşçakalın  (⁎❛ᴗ❛⁎)

Söz kalpten çıkarsa, kalbe varır

"Söz kalpten çıkarsa, kalbe varır..."

Bir bedevi Rasulullah'ın صلى الله عليه وسلم  huzuruna gelir. Elinde hurma sepeti vardır ve şiirle şöyle der:

"Ya Muhammed! sav    

Sen çölün suyusun, 

biz seninle dirildik. 

Sen gökyüzüsün, 

biz senin altında güvendeyiz."


Rasulullah صلى الله عليه وسلم  çok duygulanır,  gözleri yaşarır ve der ki:

"Söz kalpten çıkarsa, kalbe varır. Allah kalbini nurlandırsın ey Arap!"[İbn Sa'd | Tabakat 1/295]

Üslûbun güzelliği ve yumuşaklığı yanında samîmiyet de başta gelen esaslardandır. Zîrâ meşhur bir darb-ı meselde ifâde edildiği gibi:


“Söz kalpten çıkarsa kalbe kadar gider, dilden çıkarsa kulağı aşamaz.”

Yine bu hususta Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- da:

“Kalbi ve sözü bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır.” buyurmuştur.

Samîmî bir kalpten yumuşak bir üslûb ile sâdır olan tatlı sözler, ahlâkî olgunluktaki yüksek seviyeyi gösteren alâmetlerdir. Bu olgunluk hâli, kişinin şahsına karşı yapılan kabalık, eziyet ve cefâlara sabretmesini ve hatâlar karşısında affedici olmasını îcâb ettirir. Dolayısıyla tatlı bir dil ve yumuşak bir üslûp sâhibi olmak, zor, lâkin feyizli ve bereketli bir yoldur. Allah cümlemizi kalpden samimi konuşanlardan ihlaslı kullarından eylesin görüşmek dileğiyle..

اللهم صلي وسلم على نبينا محمد...

Hoşgeldin Mevlid ayı


Ömür sermayen çok sıcak bir günde pazarda buz satıcının elindeki sattığı buz gibi eriyip gidiyor. Nice mubarek geceler eriyip su gibi aktı gitti hayatımızdan.. Yarın Peygamber Efendimiz sav in dünyaya teşrif ettikleri 12 rebîü’l-evvel oluyor aynı zamanda vefat tarihide olduğunu biliyor muydunuz? İslam aleminde mevlid kandilleri özenerek kutlanırdı maalesef şimdi o hassasiyete sahip çok az kişi kaldı..
Osmanlı zamanında Mısırda geçen bir olay halkın içinde hikaye olarak dillerde kaldı..

*🌹Zamanın birinde bir hanım bütün sene boyunca hazırlanır, Rebi-ül Evvel ayı geldiğinde 
"PEYGAMBER (sav) EFENDİMİZ'İN doğduğu aydır" diyerek bu ayda mevlidler okutur, Kur'an'lar okutur ve ziyâfetler verirmiş.

Onun da Yâhudi bir komşusu varmış. Merak ediyor eşine soruyor.
Bu hanım her sene neden bu ay da böyle ikramlar veriyor? 

Deyince eşi daha bilgiliymiş diyor ki 

"Onların inandıkları PEYGAMBERLERİNİN doğduğu aydır bu ay!. Bu aya hürmeten teşekkür için bu ay da Kur'an'lar okutur, ziyâfetler verir deyince ,

Hanımının çok hoşuna gitmiş.

"Ay ne kadar güzel" diye geçirmiş içinden
Yâhudi Hanım o gece rüyâsında komşusunun ziyâfetine gittiğini görür kapıdan girer bakar ki

Kur'an'lar okunuyor, yemekler yeniliyor, çok hoşuna gidiyor. Hayran hayran bakarken o anda kapı açılır. İçeriye yüzü güneş gibi parlayan, arkasında da yüzü ay gibi parlayan bir takım insanlar içeriye girer, onlara bakar bakar sonra en arkadan gidenin koluna yapışır. 

"Siz kimsiniz?" diye sorar.
O zatta "Önden giden âhir zaman Nebisi MUHAMMED MUSTAFA'(sav) Bizler de onun sahabeleriyiz. Burada ne işiniz var diye sorunca!.. 

"Bu Hanım her sene Rasûlullâh'ın doğduğu aydır diye hürmet ederek bu ayda Kur'an'lar okutup, ziyâfetler verdiği için PEYGAMBER EFENDİMİZ'de her sene memnuniyetinden bu eve bizi de alır ziyârete gelir" deyince hanım'ın çok hoşuna gider ve der ki 

"Ben de böyle ziyâfetler versem bana da gelir misiniz"? deyince o 

"Bunu RÂSÛLULLAH'A sor" diye Söyler.

O Hanım ön tarafa gider.

"Yâ MUHAMMED!.." Diye seslenir.

PEYGAMBERİMİZ şöyle dönünce Hanım der ki 
"Ben de böyle ziyâfetler versem bana da gelir misiniz" diye sorar.
RASÛLÜLLÂH EFENDİMİZ "bir şartla" der.
"Nedir efendim" deyince

🌹"Müslüman olman şartıyla" der ve

Hanım orada Kelime-i Şahâdet getirerek Müslüman olur.O heyecanla uyanıverir etrafı nur içerisinde kalmıştır.
Hiç önemsemediği ezanı Muhammediyeyi gözyaşları içerisinde dinler ve içinden şöyle söyler.
"Şu Bey evden bir an önce gitse de ben de bir an önce ziyâfet hazırlıklarına başlasam" diye düşünür.
Eşi tam kapıdan çıkacak, arkasını döner,
"Hanım akşam vereceğin ziyâfet için ne lâzımsa söyle de alayım"der.
Hanımı hayretle bakar.

"Sende mi" der!..

"Evet ben de senin dün gece gördüğün rüyanın aynısını gördüm .
Ben de Müslüman Oldum."

 "RASÛLÜLLÂH (sav) EFENDİMİZ dedi ki !Sen eşinin dediklerini yap, ona yardım et. Ben sizin eve de geleceğim"

"Haydi söyle ne lâzımsa alalım dedi.."

 NE KADAR GÜZEL BİR ÂDET kelimesi;


❗Önce müslüman olmalarına,

❗Sonra Rasûlullah Efendimiz'i rüyada görülmesine,

❗Sonra da evlerinin

Rasûlullah Efendimiz ve 

Ashâbı tarafından

ziyâret edilmesine vesîle oluyor.


🌹Kıssadan hisse:🌹

Bir Yâhudi sadece

❗"Ne kadar güzel bir âdet" diyerek,

bizim kutladığımız kutlu doğum gününe

muhabbet duyuyor, gıpta ederek bakıyor!


❗Bu duygu ve düşüncelere hürmeten


🌹Allah'ın rahmeti,


🌹İslâm'ın şerefine

🌹 PEYGAMBER EFENDİMİZE (sav) ümmet olabiliyor da...

❗Peki ya biz?

🌹Yılbaşı kutlayıp, hindi alarak, çam ağacınıda salonun baş köşesine oturtarak, Hristiyanlara özenmiş olmuyor muyuz?

❗Peki ya biz?

🌹Sevgililer günü adı altında,  haramlara dalan şu gençliği sadece seyrederek, gavurların adetlerini benimsemiş olmuyor muyuz?

❗Peki ya biz?

🌹Anneler günü,

🌹 kadınlar günü adı altında

🌹batının uydurduğu, 

❗ sadece harcamak ve satınalma, psikolojisinin dikte edildiği günleri benimsemiyor muyuz?


❗Peki ya biz?

🌹Doğum günlerimizde


❗pastanın üstüne dizipde üflediğimiz o mumlar kimin adeti dersiniz?


🌹Bir Yâhudi "Ay ne kadar güzel bir âdet" diyerek

🌹İslâm ile müşerref olabiliyor da,

❗Bizler gavurların âdetlerini, bayramlarını benimseyerek ne yaptığımızı zannediyoruz!..

Hayırlı kandiller diliyorum görüşmek üzere inşallah :)

Ruh yorgunluğu hiçbir şeye benzemiyor..

Kendimi çok yorgun hissediyorum. Ruh yorgunluğu hiçbir şeye benzemiyor.. Bedenime bile ağırlık çöküyor. Elim kolum kalkmak istemiyor. Gücümü toparlayıp klavyenin başına geçip dertleşmeye karar verdim.. 

Ruhum hiç bir teselliyi kabul etmiyor. Her bir sözüme zıt beni kızdırıyor. Sen kimsin? Sen bir hiçsin! Ağzının payını almadın mı? Yeter artık!...

İnsan ne zaman zayıftır biliyor musunuz? Kime sevgiyle şefkatle merhametle yaklaştıysa ve emek verdiyse en gafil olduğu andır. Dikkatli ol vefasızlık yakındır. Bazı vefasızlıklar iki kişi arasında kalır bazıları da bir çok insanı içine alır.. Bir arkadaşımın eşi vefat etmişti ve ben bir hafta hemen hemen her gün evine gidip Kur'an okudum teselli ettim. Sonrasında kırkı okunacak bugün için bir hafta önceden sözleştik 

"Tamam, gelinimi de alıp geleceğim merak etme" dedim. 

Bugünde iyi ki gelinim yanımda değildi. Ne kadar şükretsem azdır oğlum ailesini aldı tatile gittiler bende annemle gittim.

Başka bir hoca çağırmış annem de bende şoklardayım. Ben kendisini odadan dışarı çağırdım.

"Hocamı çağıdın"

"Evet birbirinize yardım edersiniz"

"Bir sürüde iki çoban olmaz"

"O olsun sen ona yardım et."

"Tamam"

Hem benim komşum, herkesi toplamışsın, bende hem sohbet vereceğim Tefsir kitabımı da götürdüm hem de Kur'an kursumuzdaki etkinlikleride anlatarak hoş muhabbetle mahallemle bu vesile ile iletişime geçeceğim diye sevinirken çok üzüldüm.. 

Birde üstüne üstlük yaptığı durmadan "canım sende oku lütfen ben senin sesini de beğeniyorum" demesi istemeden de olsa gömmesi daha da üzdü.. 

Simdi cenaze Kuran'ları görsel şov haline gelmiş.. Kur'an okuyan hoca hanım mikrofonik bir ses acaip makamlı okuyor kulağa hoş geliyor ama gırtlaktan aşağı inmiyor. Bana da oku dediklerinde benim okumamda yapmacık yok düz ve tecvidli okurum diğer hocanın yanında benm okumam çok zıd oldu. Makamlı okuyan arkadaşlarım var ama bu başka sanki bir salonda anons yapan bir spikere tabi olmuş ve ben Kur'an'a saygısızlık yapıldı da ben müdahale edemediğim gibi onlara ayak oldum diye geldim namazda secdede kendimi tutamadım ağladım. Ne günlere kaldık Kur'an'ın hakkını veremediğim gibi bende saygısızlık yaptım mesele suret değil sirettir. Ömrümü Kur'an'a zikire vermiş biri olarak gittim dilinde fetvalar sözden kalbe inmeyen bir sohbet daldan dala konan bir kuş misali, belli bir konusu yok aklına geleni anlatan bir hocaya tabi oldum..

Eve girdiğimden beri ölü gibiyim kendimi bir hiç gibi hissediyorum. Yazıklar olsun bana inandığım gibi yaşadığımı sanıyordum ama değilmiş. Bundan sonra çıkarlarını üzüntü stres ve arkadaşlık maskesiyle örtenlere fırsat vermeyeceğim.. Uzun zamandır da vermemiştim ama dediğim gibi gaflet yakaladı beni..

İnsanlar gerçekten canavarlaşmış ne ölüsüne üzülüyorlar ne doğuma seviniyorlar. Her şey yapmacık ve bir çıkar maskesiyle örtülüyor. Ben bugün oraya gelinim ile gitseydim ne kadar mahcup olacaktım. Onu hoca olarak yetiştiriyorum mevlid Kur'an okuyor sohbette azar azar başlattım. Namaz abdest gibi cemaatle muhatap olup acemiliği atmasına yardımcı oluyorum. Bugün gelseydi hevesi kırılacaktı. 

Kur'an'dan sonra hediye paketinde cüz ve tespih dağıtıldı. Evler cüzler ve tespih dolu oraya verdiğiniz masrafla bir yetim giydirin bi sorun nasihat alın kafalarına göre görsel şov!!!

Neyse olan oldu geçen zamanın hayır ve bereketini Rabbim üzerlerimize kalplerimize indirsin. Şerlerin cümlesinden muhafaza buyursun..amiin..amiiin.. Hâlâ içim yanıyor burada anlatmama rağmen Allahım selamet ve afiyet ihsan eyle amiin amiiin..

Rabbim hakiki müminlerden eylesin cümlemizi.. Görüşmek dileğiyle..


Örgü Baza Örtüsünü nihayet bitirdim, crochet blanket,

Herkese merhabalar nihayet bitirdim el emeği göz nurum ❣◕ ‿ ◕❣
Abdestsiz ve bir cüz okumadan elime asla almadım ve torunum için çok severek yaptım. Henüz beş yaşında belki emeğin kıymetin farkında değil ama gelinim farkında ve o da çok mutlu oldu. Tasarım tamamen bana ait renkler ve motif seçimi de dahil.. 
📜Rabbiniz aranızda tercüman olmaksızın hepinizle konuşacaktır. Öyle ki kişi sağına bakacak dünyadayken ahirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecek, soluna bakacak yine aynı şeyleri görecektir. Önüne bakacak karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa (sadaka verip) kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan tatlı sözle de olsa kendisini ateşten korusun.

(Buhari, Nikah 1, Müslim, Nikah 5)
 Allaha emanet olun sizleri Allah için seviyorum...

Kendini kendine şifa olarak yetiştir..


Kendimizi şifa olarak yetiştirebiliriz biraz çabayla...
Çevremizde her yaşta insan var. Kalbini açıp bakamıyorsun ama davranışları ilgimizi çekiyor bizler de davranışlarımızı onlara göre geliştiriyoruz. Öyle hanımlar var her söyleneni üzerine alıyor bazıları da hiç oralı bile olmuyor. Bazı çocuklar var her hareketinden hangi bağın gülü ya da dikeni olduğunu belli ediyor. 
Sohbet sonrasında duyumlar alıyorum kelimelerimiz birine dokunuyor bir daha gelmiyor.

"Neden gelmiyor?" diye sorduğumda mutlaka darılacak bir şeyler buluyorlar.. 
Sebepler çok..

Dinlediğimiz sohbetler bizi inşâ etmeli başkalarının kusurlarını değil kendi kusurlarımızı görmemize yardımcı olmalı.. Şu ne biçim Müslüman demek yerine ben şu eksiğimi tamamlamalıyım diyerek azmetmeli.. İlk inen sûrelerden Beled Sûresi 10.ayette "Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi? Biz ona iki de yol gösterdik".buyuruyor Allah-u Teâla:

Bu ayeti şöyle anlatıyorum hanımlara:
"Biz ona iki göz verdik yani; bakışlarda edeb olmalı, gördüğüne güzel anlam yüklemek ve harama bakmamak. Hakkı hak görüp ona tabi olmak ve batılı batıl görüp ondan sakınmak.. Bir dil verdik yani; az konuş (hikmetli konuş) çok sus.. Biz ona iki de yol gösterdik yani; Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'nin de, "Bu iki necd (yol), hayır yolu ile şer yoludur. Şer yolu, size hayır yolundan daha sevimli ve güzel gelmesin" dediği rivayet edilmiştir. Bu manaya göre ayet, tıpkı, İnsan Sûresi'ndeki, "Biz onu iki yola sevkettik, ister şakir olur, ister nankör" (İnsan, 76/2) ayeti gibi olmuş olur. 
Bizler için Allah-u Teâlâ kolaylaştırıyor neyi mi? Hayırla meşgulsek hayrı şerle meşgulsek şerri.. O nedenle istikametimize bakalım yönümüzü nereye çevirdik?

Nukeym ibn Hizam, müslüman olduktan sonra, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e,

"Bizler, cahiliyye dönemimizde de, bir takım iyi amellerde bulunuyorduk. Şimdi, o iyi amellerimizden ötürü, bizim için bir mükafaat var mı?" deyince,

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Yaptığın o iyi şeylerden ötürüdür ki, müslüman oldun..." buyurmuştur.
Yani istikametinizi sadık ve merhametli bir insan olarak devam ederseniz Allah iman edenlerin safına katar inşAllah..

Fahreddîn Râzî tefsirinde şöyle açıklar: 
Kaffâl, "Esas te'vil ve tefsir birincisidir" der, sonra da bunun delilini getirerek şu izahda bulunur. 
"Değersiz sudan (meniden), düşünen bir kalb, söyleyen bir dil yaratmaya kadir olan, yarattığı şeyleri yok etmeye de kadir; mahlukatının gizlediklerini bilendir. Deliller böylesine netken, buna iltifat etmeyenin ne mazereti olabilir. Allah'ın nimetleri böylesine çok iken, Allah'ı inkar edenin, ne delili ve mazereti olabilir. Allah'a ve O'nun dinine galip gelme uğrunda, o malı ona veren ve ondan istifade imkanını da ona veren Allah iken, malını harcayanın ne gerekçesi olabilir."

Sevgi ile kalın görüşmek üzere 🌷

Midye Börek ve Birkaç Kelam

Herkese merhabalar sizlerle mutfağımdan midye börek tarimi paylaşmak istedim.. 
aşağıda tarifi var.
Üstte mavi gök çökmedikçe, 
altta yağız yer delinmedikçe, 
kim bozabilir senin ilini ve töreni! " 
-Bilge Kağan. 
Bu söz beni çok etkilemekte ve umarım dua ediyorum vatanımızın her karış toprağının değerini bilip onu koruyabilmeyi bizler ve gelecek nesillerimiz de başarsın tabi onlara bir vatan bırakabilirsek... 
Orman yangınları hepimizi derinden üzdü ve ben Sakaryalıyım, Bursaya mı Bileciğe mi İzmir'e mi hangisine üzüleyim ? 
Allah bu millete uyanmayı ve topraklara hakkıyla sahip çıkmayı nasip eylesin.. 
Ormanların ne kadar bakımsız ve ilgisiz olduğunu da o kadar masum canı kaybettikten sonra öğrendik. Mesele kaybetmeden kıymet bilmek! 
Allah merhamet eylesin bir daha yaşanmasın inşallah. Amiiin..
Bu günün gençlerine "Oğlum kalk namaz kıl ? Senin yaşında Fatih Sultan Muhammed Han İstanbul'u fethetmiş sen bir namaz için kalkamıyorsun" dediğimde 
"Onlar padişah çocuğuydu" diyor.
 "Oğlum onlar kardeşleriyle de mücadele etti tahta geçtiler namazlarını da kıldılar." diyorum. 
Yani şunu demek istiyorum gençlerimize namaz kılmak İstanbul'u fethetmek kadar zor geliyor varın gerisini siz düşünün.. 
Dünyadan gelen haberlere bakıyorsunuz
  "Ohio Üniversitesi'nde, ABD polisi kampüste namaz kılan öğrencilere saldırdı. Soykırımcı İsrail’e karşı eylemlerin devam ettiği Ohio Üniversitesi'nde Müslüman öğrencileri polisten, akademisyen ve öğrenciler korudu."
Peygamber Efendimiz sav şöyle buyuruyor:
“Sizden kim bir kötülük (münker) görürse onu eliyle değiştirsin; 
buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; 
buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin 
ki bu imanın en zayıf derecesidir.”
Biz de anca bunu yapabiliyoruz artık :(


Malzemeler
6 adet yufka
İç harcı için; pırasa, zeytinyağı, tuz, kırmızı toz biber, pul biber, karabiber ve üzeri için haşhaş 
Yufkaları ıslatmak için; süt, sıvıyağ ve bir adet yumurta


Yapılışı
Öncelikle iç harcı hazırlayıp ılıtın. Bunun için tencereye zeytinyağını koyun ve yıkayıp doğradığınız pırasaları ekleyip kavurun. Pırasalar yumuşayınca içine baharatlarını koyup ocağın altını kapatın.
Yufkaları ıslatmak için süt, sıvıyağ ve yumurtayı güzelce karıştırın.
Her bir yufkayı 4 eşit parçaya bölün ve resimde olduğu gibi midye şekli verin. Bütün yufkaları hazırladıktan sonra üzerlerine kalan sütlü harçtan ve yumurta sarısından sürüp haşhaş ya da çörekotu serpin.
180 derecelik fırında pişirin. Afiyet olsun…

Çok yakında görüşmek dileğiyle 🌷 (◕‿◕✿)


Örgü Battaniye ve Kâfîrûn Suresi fazileti

 

Herkese merhabalar 
tek kişilik baza örtüsü ördüğüm için çok sık yayın yapamıyorum.. Bitirmeye az kaldı kenar örgüsünü püsküller takarak tamamlayacağım o zaman çok daha göz alıcı olacağını umuyorum :) 

Bu blogu açarken daha faal bir yer olarak düşünmüştüm ama günlük meşguliyetler bilgisayara oturmama engel oluyor. Mesleğim gazete köşe yazarlığı olsaydı demek ki aç kalırmışım :))
Halbuki her şeye bir fikrimiz var ama yazmayı alışkanlık haline getirmem lazımmış :)
Bu yayınımızı da bize faydalı olacak ilimle taçlandıralım inşallah :)

Kafirun Suresinin Fazileti

Kâfirûn sûresinin faziletiyle ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kul hüvellahu ehad Kur’an’ın üçte birine denktir, Kul yâ eyyühel-kâfirûn ise dörtte birine denktir” (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an 10) buyurmuştur.

Yine Peygamber (s.a.s.) Efendimiz sahâbeden birine; “Uyumak üzere yatağına yattığında Kul yâ eyyuhel-kâfirûn sûresini oku; bunu okursan şirk inancına sapmaktan korunursun” diye tavsiye etmiştir. (Ebû Dâvûd, Edeb 97-98; Tirmizî, Da‘avat 22)

Sizden kim bir kötülük (münker) görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin — ki bu imanın en zayıf derecesidir.”(Müslim, İmân 78).

Çok yakında görüşmek dileğiyle 🌷 (◕‿◕✿)

Zamanla neler öğreniyor insan,

:

• Dünyanın cennet olmadığını,

• Herkesi ikna edemeyeceğini,

• Tek başına yol almayı,

• Büyük sözler etmemeyi,

• Başkalarını kınamamayı,

• Her şeye yorum yapmamayı,

• Herkesle yola çıkmamayı,

• Herkesi memnun etmemeyi,

• Daha çok tahammül etmeyi,

• Kalabalıkların değil, hakikatin peşinden gitmeyi,

• Ve en çok da:

.." Sadece Allah’tan istemeyi"

(✿◠‿◠)


Bir hadis-i şerifte, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: ... 

"Küçük bir çocuk iken ben dedem Abdülmuttalib'i kaybetmiştim. Açlıktan nerdeyse ölecek vazıyete geldim. Nihayet Allah beni ona kavuşturdu". Bu hadisi, Dahhâk nakletmiş ve Abdulmuttalib'in, Kâ'be'nin örtüsüne yapışarak şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Ya Rabbi çocuğum Muhammed'i Bana geri ver. Ne olur onu bana geri ver ve bana lütufta bulun."
Abdülbuttalib bu beyti-duayı tekrar ederken, devesine binmiş ve kucağında da Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğu halde, Ebû Cehil gelir ve şöyle der:

"Senin bu oğlundan neler gördüğümüzü sen bilemezsin?" dedi. Bunun üzerine Abdulmuttalib,

"Bu da niçin?" deyince, Ebû Cehil şöyle dedi:

"Ben devemi çöktürdüm, onu terkime bindirdim, ama devem bir türlü kalkmadı. Ancak onu kucağıma alınca kalktı. Böylece bu deve adeta, "Ey ahmak adam, imâm (lider) budur. Öyle ise, daha nasıl muktedinin (uyanın) arkasında durabilir" dedi."

İşte bu cümleden olarak İbn Abbas (radıyallahü anh) da, Cenâb-ı Hakk'ın, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'yı düşmanının elinde koruyup muhafaza ettirdiğinde, Musa (aleyhisselâm)'ya yaptığı gibi, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i de dedesine, düşmanının eliyle getirmiştir.

Fareddîn Râzî Tefsirinden 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Archive