Şefaat nasıl olacak

 

Allah Teala, Ademoğullarını aç, susuz ve çıplak olarak bir yere topladığı vakit kafirleri: 


- Ey kafir, ey gadir, ey facir ve ey hain, diye dört isimle, 

mü'minleri de: 

- Ey arif, ey sadık, ey gazi ve ey mü'min; diye dört isimle çağıracaktır. 

Sonra hüküm ve kaza için Allah Teala'nın emri üzere Arş ve Kürsi hazırlanır. O günün dehşetinden insanlar çil yavrusu gibi öteye beriye dağılacak, fakat etraf meleklerle kuşatılacak; ehli ve vahşi bütün hayvanlarla insanlar bir arada bulunacaklar ve büyük korkular içinde kalacaklardır. 

Cehennemin heybeti, Malik'in hışmı ve Allah korkusu insanları tamamen şaşırtacak, hiç kimse yanındakinin erkek veya kadın olduğunun farkına varamayacak, herkes kendi başının derdine düşecek ve söylendiği gibi gerçek mahşer manzarası ortaya çıkacaktır. 
Halk bir süre böyle bekledikten sonra usanacak ve bir an önce bu dehşetten kurtulmak için şefaatçi arayacak ve mahşer halkı insanların ilk babası Adem (aleyhisselam)'a baş vuracaktır: 

- Ey atamız, sen bizim atamız olduğun gibi, aynı zamanda ilk peygambersin. Allah Teala seni kudret eli ile yarattı. Kendinde malum olan ruhtan sana üfledi. Melekleri sana secde ettirdi. Allah katında senin sözün geçerlidir. Bizim perişan halimizi görüyorsun. Bize şefaat et de bu dehşetten kurtulalım, derler . 
Hz.Adem (aleyhisselam) ağlayarak: 
- Bildiğiniz gibi, ben Cennette yasak olan şeyden yedim ve Cennetten çıkarıldım. Bu hatanın karşısında bu günün dehşetinden size şefaat edebilecek durumum yoktur. Siz Nuh (aleyhisselam)'a gidin, zira o, ilk Resuldür, der. 

Mahşer halkı Nuh (aleyhisselam)'a gider, ağlayarak şefaat etmesini dilerler. Nuh (aleyhisselam): 
- Ben, «Ya Rab, bu kafirlerden yeryüzünde bir tane bile bırakma» diye dua ettim ve Allah Teala onları tufana garketti. Bu, benim için bir eksikliktir. Bugün ben de ancak nefsim ile meşgulüm. Siz, İbrahim (aleyhisselam)'a gidin, der. 

Mahşer halkı İbrahim (aleyhisselam)'a giderler, ağlayarak: 
- Şu perişan halimizi görüyorsun, sen Allah'ın dostusun, Allah Teala seni reddetmez, sen bize şefaat et, derler. İbrahim (aleyhisselam): 
- Ben de bugün ancak nefsimle meşgulüm, zira üç yerde yalan şeklinde beyanatım olmuştur. Bunların birisi, o zamanın teamülüne uyarak güya yıldızlara bakmışçasına, «Ben hastayım» dediğimdir. Diğeri putları kırıp baltayı en büyüklerinin boynuna astığım vakit, «Bunlara sorun; eğer konuşursalar, onları işte bu en büyük kırdı» dediğimdir. Üçüncüsü de, eşim Sare'yi elimden almak istedikleri vakit, «0, benim kızkardeşimdir» şeklinde konuşmamdır. Görünüşde bunlar yalan iseler de gerçek de yalan değillerdi. Çünkü hastalığım cismi bakımından değil, putlara ve yıldızlara tapmalarından üzüldüğüm için, ruhi bakımdandı. 
«Putları belki büyükleri kırdı» sözü de, «Eğer konuşursalar» kaydı ile mukayyeddir ki, konuşmazlarsa ben kırdım, demektir. Zaten konuşamazlardı. Sare için, hemşirem demem de, Adem (aleyhisselam)' ın evlatları ve din kardeşi olmam bakımındandır. İşte bu sebeblerden ancak nefsimle meşgulüm, fakat siz Musa (aleyhisselam)'a gidin, der. 

Mahşer halkı Musa (aleyhisselam)'a gider ve: 
- Ey Musa, sen Allah'ın Kelimisin, sana Tevrat'ı indirmiş bir peygambersin, gel bize şefaat et, diye müracaat ederler. Musa (aleyhisselam): 
- Ben Kıbtilerden birisini öldürdüm, ölümüne sebeb oldum, bunun için bugün nefsimle meşgulüm ve bu şefaate muktedir değilim, siz İsa'ya gidin, der. 

Mahşer halkı İsa (aleyhisselam)'a giderek: 
- Sen Allah Teala'nın ruhusun, sana İncil'i indirdi, bize şefaat et, derler. İsa (aleyhisselam): - Benim kavmim benden sonra bana ilahlık isnad etti ve: «Allah'ın oğlu» dediler. Bu, benim için bir kusurdur. Bu bakımdan ben size şefaate muktedir değilim, belki nefsimle meşgulüm, siz Muhammed (aleyhisselam)'a gidin. Eğer şefaat mümkünse bunu ondan başkası yapamaz, der. 

Mahşer halkı son ve en büyük ümid olarak, alemlere rahmet gönderilen iki cihan güneşi Hz.Muhammed (aleyhisselam)'a gelerek: 

- Ya Resulallah, senin geçmiş ve gelecek günahların bağışlanmıştır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: Fetih suresi 1-2 ayet-i kerimelerde «Ey Muhammed, doğrusu biz sana apaçık bir zafer verdik. Allah böylece, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar ... » buyurmuştur, der ve ağlaşarak kendilerine şefaat etmelerini isterler. 

Resul-i Ekrem hemen secdeye kapanarak: 
- Allah'ım, Senden nefsimi ve aile efradımı istemiyorum, şu kullarının içinde bulundukları bu sıkıntıdan kurtulmalarını diliyorum, der. 

Allah Teala: 
- Habibim, başını kaldır, bugün secde günü değil, sana va'd ettim, sen razı oluncaya kadar sana vereceğim, ilk ve umumi şefaat senindir: 
«Belki Rabbin seni övülecek bir makama ( ahiretteki şefaat makamına) yükseltir»El-İs ra: 79, huyurulduğu gibi bu büyük şefaat ve övülecek makam senindir. istediğin kadar sana vereceğim, buyurur. 

Aslında bu büyük şefaat ve övülecek makam, Peygamberimize mahsustur, çünkü Peygamberimiz bütün yaratıkların efendisidir. Fakat dünyada bunu herkes bilip kabul etmemiştir. Zaten mahşer halkının diğer peygamberlere müracaatının da sırrı budur. Orada bu durumu gördükten sonra herkes, 
«Hakikaten mahşer halkının efendisi bu zattır» diyecekler, ama o zaman da iş işten geçmiş olacaktır. 

Gazali'nin beyanına göre, bütün peygamberler Arş'ın gölgesinde nurdan kürsüler üzerinde oturacak, bundan daha aşağı minberlerde ilmi ile amel eden alimler olacak, şehid ve salihler de durmadan Kur'an okuyacaklardır..
Envarul aşıkın sa:597

Yorum Gönder

1 Yorumlar